Seçim sonuçlarına bakıp, her yapı bir kazanç öyküsü çıkartabilir kendisine. AKP de, CHP de, MHP de ve tabiii ki bağımsızlar da… Fakat ufak partiler ve doğa mücadelesi verenler açısından bakarsak durum hiç böyle sayılmaz. O açıdan bakıldığında ortada bir kazanç öyküsü yok. Ufacık bile olsa… Sonuçlar, doğa mücadelesi verenler ve küçük partiler için hiç de olumlu sonuçlar vermeyince, bu ikisinin kesişimindeki Yeşiller Partisi için de durum bu şekilde oluyor tabii ki.
2001 seçimleri itibariyle, siyasal ortam sol partileri seçime giremeyecek kadar küçültmüşken (ya da büyüyemiyorken); sağ partilerin ikisi hariç hepsini de geçmişin sol partileri gibi dalga geçilen %1 oyun altına düşürdü. Sadece Saadet Partisi, %1’in biraz üstüne çıkabildi. Zaten genel rakamlara bakınca durumun vahameti iyice ortaya çıkıyor.
Biraz rakamlara bakalım. 2002 yılından beri meclise hep aynı yapılar girdi. 2002 yılında, TBMM’de temsil edilen oy oranı %67.27. Yıl 2007 olduğunda temsil oranı %87.95’e yükselmiş. 2011 seçimlerine göre ise rakam %95.45. Şimdi bu rakamlara bakarak, temsil oranı yükselmiş ne güzel işte diyebiliriz. Fakat durum böyle mi? Hayır. Bu üç rakam da seçim barajı ile elde edilmiş rakamlar ve seçmenin giderek oyunu sadece ve sadece barajı aşacak partilere verdiğini gösteriyor. Zorunlu olarak bir istikrar. Çünkü herkesin bir tercihi var bu barajı aşanlar arasında ve bir de “olumsuz anlamlar yüklü” olanı var. “Olumsuz geleceğine, ikinci tercihime oy veririm” diyerek oyunu zorunlu olarak topluyor. Bu sistem böyle devam ettikçe, küçük partilerin, büyümesi, kendilerine toplumsal bir karşılık bulması imkansıza yakın. Baraj ve kutuplaşma, 12 partiyi %5.55’e sıkıştırmış durumda. Bu durumun yeni çıkışların önünü kapattığı çok açık.
Gelelim doğa mücadelesinin yoğun olarak sürdüğü noktalara. İlk bakış tabii ki (ne yazık ki) Karadeniz’e. Türkiye tarihinin doğa ile en çok mücadele eden ve doğayı yıkama uğratan hükümetinin, bu yıkımın en yoğun yaşandığı bölgede aldığı oy oranı: %58.22! Aslında söze gerek var mı bundan sonra bilemiyorum. Üçde şehre bakalım. Kütahya, Mersin ve Sinop. Mersin’de AKP birinci parti. %33.20 oy oranı. Mersin biraz daha kabul edilebilir. Çünkü hem CHP %31.27, hem MHP %23.24, hem de bağımsız aday Ertuğrul Kürkçü mecliste! AKP iktidarda olduğu sürece CHP’nin ve MHP’nin nükleer karşıtı olacağını söylemek mümkün. Peki Sinop? AKP’nin Sinop’ta oy oranı %54.81! İnanılır gibi değil. Son olarak da Kütahya’ya bakalım. Daha yeni 7 kişinin siyanürden zehirlendiği ve Devlet’in vatandaşına doğru söylemediğinin açık olduğu Kütahya’ya. %64.56 AKP!
Ne denebilir ki? Doğa mücadelesinin, doğanın yıkıma uğratıldığı yerlerde karşılık bulmadığı çok açık. Halk ile bu konuda ilişki kurulamadığı; kurulsa da, birinci karar verme argümanının doğa-yaşam mücadelesi olmadığı rakamlardan okunabiliyor. Kar etmek uğruna, insan yaşamını tehdit eden, insan olmayanların yaşamını sonlandıran bir zihniyete o şehirden %65 oy çıkıyorsa, doğa mücadelesini İstanbul’un bir caddesinden, Ankara’nın bir sokağından, İzmir’in bir banka önünden kurtarmak gerekli. Türkiye nükleer istemiyor derken elde olan oranlar ile, Türkiye nükleercileri istiyor dediğimizde elimizde olan oranlar birbirinden çok farklıysa bunun üstüne düşünmemiz ve harekete geçmemiz lazım. 50 kişilik etkinlikleri, 3000 kişilik yürüyüşleri başarı kabul edip mutlu olmak, bize 21.442.206 adet oyu unutturmamalı. AKP Samsun’da 68.951, Mersin’de ise 319.014 oy aldı. Hangi nükleer karşıtı etkinlik bu rakamların yarısını hayal edebiliyor? Edemiyoruz. Önce hayal edemediğimiz sürece, arkasından da elde edemediğimiz sürece kaybedeceğiz.
Yeşiller Partisi açısından baktığımda, durum iki taraftan da iç açıcı gözükmüyor. Bu net. Bir tepki ideolojisi olarak patlıyor ekoloji. Fakat Türkiye’de ne tepki, ne de bir patlama olanağı mevcut. Doğa mücadelesi, Yeşil ideoloji, ekoloji mücadelesi için gerekli bağları kurmak gerek şu anda. Fakat öncelikler bu kadar farklıyken, bunun olmasını beklemek (sadece beklemek) bir sonuç getirmeyecek. Olası Yeşiller seçmeninin öncelikleri ile bu tüm oyların 4 yapıda toplanmasını birleştirdiğinizde seçmenlerin önceliklerinin bambaşka olduğunuğu görebiliriz. O önceliklerle, mutlaka bir tecih nedeni bulup, dört partiden birini seçiyor insanlar. Zaten örgütlenme açısından da sadece CHP’nin güçlü olduğu yerlerde örgütlenebilen bir durumda Yeşiller. Bu da üstünde konuşulacak, konuşulması ve mutlaka kırılması gereken bir durum. Gelecekten umutsuz olmak için bir neden yok, kesinlikle yok. Fakat bugün, bu sonuçlara bakıldığında, bu kadar antidemokratik bir ülkede, seçimlere girmek bile büyük bir mücadele. Sonrası ise daha karışık.
Sonuç olarak, seçim sonrasında herkes kazandı ama biz kaybettik. Yeşiller Partisi olarak, doğa mücadelesi yapanlar olarak, hadi onu da diyelim çevreciler olarak, daha ilk adımı bile atmadığımız ortaya çıktı.
Serinin diğer iki yazısı:
Bir Cevap Yazın