Seçimlere bir aydan kısa bir süre kaldı. “Kritik”, “en önemli”, “köprüden önce son çıkış” gibi seçime yakıştırılan sıfatların anlamsızlaştığı Türkiye’de, yine bunlar ve benzeri sıfatlarla nitelenen bir seçim yaklaşıyor. Oyların sayılmaya başlamasıyla birlikte, birbirine bağlı iki çok merak edilen sorunun yanıtı da ortaya çıkacak. Bu sorulardan ilki Halkların Demokratik Partisi barajı geçebilecek mi? İkincisi ise HDP’nin bu barajı aşma sürecinde ve sonucunda, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda kalma hali devam edecek mi? Bugünden fikir yürütenler bu iki soruya da çok farklı yanıtlar verilebiliyor.
Siyasi etiğin son yıllarda iyice aşındığı göz önüne alınırsa, bu sorulara verilen yanıtlarla, soruların 7 Haziran’da ortaya çıkacak gerçek yanıtlarını etkileme çabası öne çıkıyor. Hatta tek uğraş bu hale geliyor. Siyaset bilimi ile propaganda karışıyor, gazeteci ile tetikçi yer değiştiriyor.
Siyasi etiğin bir kenara atılıp, her konunun seçmeni etkilemek üzerine kullanıldığı Türkiye’de 2015’in en gözde duygusu ise korkular. Siyasetin sarkacını terse çevirmek ve yeni bir ivme vermek için korkular kullanılıyor. Propaganda tuzağına düşmeden ve olabildiğince “ne olduğuna” odaklanıp bakmaya çalışınca görülen AKP’nin oy kaybettiği, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin oylarını arttırdığı ve HDP’nin istatistiki hata payları ile barajın çevresinde dolaştığı. Yani AKP’nin yıllardır dayattığı ve insanlara ezberlettiği “Bizden olan %50 ve sizden olan %50” dağılımı değişiyor. Bu değişim de kendi dinamikleriyle geliyor. Okumaya devam et