İklim değişikliği en genel yerel sorun. Ya da en yerel genel sorun. Bunun farkında olarak hareket etmek ve diğer tüm canlı faaliyetlerinin buna bağlı olduğunu kabul etmek gerekli. Dünya’nın nasıl bir yer olacağı, şehrin nasıl bir yer olacağı, ilçenin nasıl bir yer olacağı ya da köyün nasıl bir yer olacağı çok önemli bir sorundur ve bir yerel yönetim vizyonu gerektirir. Belki de şimdiye kadar tüm yerel yönetimler var güçleriyle bu sorun üzerine düşündüler. Fakat artık bu yetmez! Bu vizyonla birlikte artık “oranın” yakın gelecekte sular altında kalma ya da kuraklıktan yaşanmaz hale gelme ihtimali olan bir yer olduğunu da bilmek ve bambaşka bir vizyonu ortaya koymak gerekir. Çünkü iklim değişikliği en temel gereksinimleri vuruyor, vuracak. Her nerede yaşıyorsak, orayı bu en temel gerçeğe göre tekrar düşünmemiz gerek.
Düşünmeliyiz çünkü kentler iklim değişikliğinin kaynağı ve mücadele için de çok önemli. Dünya’da meydana gelen sera gazı salımlarının %75’i kent kaynaklı. Bu %75’in neredeyse yarısı da hane ve ulaşım kaynaklı salımlar. Bunun üzerine Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının kentlerde yaşadığını ve bu rakamın her gün arttığını da ekleyin. Kentli bir kişi Dünya’ya daha fazla yük oluyor, bu yük hem kişi sayısı arttığı için; hem de kentlerin bir tüketim odağı olmasından dolayı çifte şekilde artıyor. Üzerine iklim değişikliğinin etkileri de kentlerde kitlesel olarak yaşanıyor. Temel sorumuza dönersek, ne yapmalı? Okumaya devam et