Murat Bardakçı… Habertürk Gazetesi yazarı. Bir süre öncesine kadar televizyonda bir tarih programı yapıyordu. Bununla birlikte gazetesiyle birlikte bedava dağıtıldığı için Türkiye’nin en çok insana ulaşan tarih dergisinin de yöneticisiydi. Benim zihnimde ise en çok, nükleer enerji ve atıkları ile ilgili söylediği “Derdiniz atıklarsa Afrika orada! Veririz üç beş kuruşu oraya göndeririz.” cümlesiyle yer eden bir kişi.
Bardakçı, dün (5 Ekim 2011 Çarşamba) günü, gazetesindeki köşesinde bir yazı yazdı. Yazının başlığı: AKM, muhalefet ve laiklik. (Yazıyı okumak isteyenler için: http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/676348-akm-muhalefet-ve-laiklik ) Bardakçı, genel olarak yazısında mimarlık üzerine görüşlerini ortaya koyuyor ve her şeyi birleştirerek toplumsal muhalefet eden kesimleri bu ortaya çıkan çorba üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Peki neden? Onun pek bir yanıtı yok. Bardakçı’nın genel olarak bir muhalefet, sol, karşıtı olması onu bu sonuca ulaştırıyor bana kalırsa.
Diyor ki mesala, “İstanbul mimari olarak çöplük haldedir!” Kesinlikle doğru bir saptama! Sonra ekliyor, “şehrin dış mahallelerindeki çirkinlik mahşeri!” Bu da sonuna kadar doğru bir saptama. Türkiye’nin hangi şehrine gidilirse, gidilsin bir çirkinlik sizi karşılar. Hiçbir estetik zevkten nasip almamış, altı kaval üstü şeşhane yapılar görürsünüz. Özellikle de TOKİ eliyle yapılan apartmanlara, okullara bakarsanız bu çirkinliğin nasıl şehir şehir kopyalandığını görebilirsiniz. Peki, sözü döndürüp, dolaştırıp bunların sorumlusu olarak “başta Mimarlar odası olmak üzere “sanatçı” olduklarını iddia eden, meslekleri sadece muhalefet etmek olan, işi bilmeyen ve konu ile alakası olmayan”ları göstermek ne kadar doğru?
Şehirleri bu hale getiren “zihin yapısı” acaba, Bardakçı’nın hiç eleştirmediği, eleştiremediği kesimlerin zihin yapısı olmasın? Bu ülkede meslek odalarının, muhalefet eden kesimlerin sözleri bu kadar etkin mi dinleniyor? Yoksa, tam tersi olarak meslek odalarını düşman olarak görenler, muhalefet eden kesimleri ise Bardakçı gibi hor görenler mi iktidar ve karar veren pozisyonunda yıllardır? Sorunu saptama konusunda tamamen isabetli olan Bardakçı, sorunun nedeni olarak ise yanlış tarafa bakıyor ne yazık ki.
Bu yanlış tarafa bakmasında da elindeki en büyük örnek Atatürk Kültür Merkezi (AKM)! AKM konusuna gelirsek, AKM bana da, mimari olarak estetik gelmiyor. Bu işin ustalarını karşıma alacak kadar bilgim yok. Sade bir insan olarak fikrim bu. Bu işin ustası olmadığım için de, mesleki bir tutuculuğa sahip değilim. Fakat, günümüzde yaşanan olay ile, bu estetik kaygıları birbirine karıştırmamak gerek. Bugün, AKM’nin yıkılmasına muhalefet eden herkes biliyor ki; AKP’nin orayı değerlendirirken kafasındaki tek gündem “sanat” olmayacak. Bu yüzden AKM estetikmiş, değilmiş değil konu. Öncelikli bakılması gereken, bakılan nokta da bu değil. Öncelikli bakılan nokta, İstanbul’un en gözde yerinde bir kültür merkezi olacak mı? Olmayacak mı? Yani denilebilir ki, AKP yüzünden, estetik bulunmayan AKM savunulabilir hale geldi.
Bir de başka bir konu var. İstanbul’da, merkezi bir yerde, yepyeni bir kültür merkezi kurulamaz mı? Kurulabilir. O zaman zaten çoğu soru işareti ortadan kalkacaktır. AKM’yi estetik olarak beğenmeyenler de, kendilerine yeni bir kıyas noktası bulacaklardır. İlla bir kültür merkezi mi olmak zorunda? İki tane olsun! Hem, İstanbul, hem kültür kazanır. Hem de, mimarlık tarihi açısından, mimarların önemli gördüğü bir yapı da varlığını sürdürür.
Sonuç olarak zaten, Bardakçı, yeni yapılacak AKM’ye bakıp bakıp eskisini arayabilir. AKP’nin ve belediyelerin estetik zevklerini görmek için Ankara’nın yeni mahallelerine bakmak yeterli. Keçiören’i gördünüz mü mesela? Ben İstanbul’dayım diyenler için verebileceğim örnek de İstiklal Caddesi üzerinde açılan yeni “garip” alışveriş merkezi! Düşünebiliyor musunuz “yeni Türkiye’nin” kültür merkezinin bu örneklere benzediğini?
Bir Cevap Yazın