Siyaset sarkacının ipi korkular, topuzu AKP*

11393050_812500332179072_3504708149574809325_nSeçimlere bir aydan kısa bir süre kaldı. “Kritik”, “en önemli”, “köprüden önce son çıkış” gibi seçime yakıştırılan sıfatların anlamsızlaştığı Türkiye’de, yine bunlar ve benzeri sıfatlarla nitelenen bir seçim yaklaşıyor. Oyların sayılmaya başlamasıyla birlikte, birbirine bağlı iki çok merak edilen sorunun yanıtı da ortaya çıkacak. Bu sorulardan ilki Halkların Demokratik Partisi barajı geçebilecek mi? İkincisi ise HDP’nin bu barajı aşma sürecinde ve sonucunda, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda kalma hali devam edecek mi? Bugünden fikir yürütenler bu iki soruya da çok farklı yanıtlar verilebiliyor.

Siyasi etiğin son yıllarda iyice aşındığı göz önüne alınırsa, bu sorulara verilen yanıtlarla, soruların 7 Haziran’da ortaya çıkacak gerçek yanıtlarını etkileme çabası öne çıkıyor. Hatta tek uğraş bu hale geliyor. Siyaset bilimi ile propaganda karışıyor, gazeteci ile tetikçi yer değiştiriyor.

Siyasi etiğin bir kenara atılıp, her konunun seçmeni etkilemek üzerine kullanıldığı Türkiye’de 2015’in en gözde duygusu ise korkular. Siyasetin sarkacını terse çevirmek ve yeni bir ivme vermek için korkular kullanılıyor. Propaganda tuzağına düşmeden ve olabildiğince “ne olduğuna” odaklanıp bakmaya çalışınca görülen AKP’nin oy kaybettiği, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin oylarını arttırdığı ve HDP’nin istatistiki hata payları ile barajın çevresinde dolaştığı. Yani AKP’nin yıllardır dayattığı ve insanlara ezberlettiği “Bizden olan %50 ve sizden olan %50” dağılımı değişiyor. Bu değişim de kendi dinamikleriyle geliyor.

HDP’nin parti olarak seçime girmesi ve hem bölgesel olarak kimlik oylarını toplaması, hem de daha düşük oranda olmakla birlikte AKP karşıtlığı ve Demirtaş’ın kişiliğinde toplanan umut oylarını kendine çekmesi örneğin yepyeni bir dinamik. Bu dinamiğin başarıya ulaşması halinde AKP’nin kurulduğundan beri kendisine verilmeyen oylarla milletvekili kazanma alışkanlığı kesilmiş olacak. Bunun karşısında güçlü bir HDP’ye yönelik olarak yükselmesi çok da anormal olmayan bir MHP var. MHP’nin oy aldığı bölgelere bakarsak gelen oyların adresinin de AKP olduğu görülebiliyor. Yani tek bir ortaya çıkış AKP’nin oylarının iki tarafa doğru kaçmasına sebep oluyor ve denge bozuluyor. CHP’nin ekonomi odaklı politikasının zaten kemikleşmiş CHP oylarının üzerine koyduğu da ortada. Ekonominin giderek bozulması, alım gücünün düşmesi de AKP’yi 13 yıl sonunda sıkıştırıyor ve belki de kapattığını düşündüğü köşeden gol yemesine sebep oluyor.

Bir kısmı başka korkular ile ortaya çıkan bu dinamikleri tersine çevirmek ve değişimi durdurmak için ise AKP yine korkuları kullanıyor. Türkleri korkutuyor, Kürtleri korkutuyor, dindarları korkutuyor, zenginleri korkutuyor, yoksulları korkutuyor. Korku temelli bir siyasette de AKP bir uçtan bir uca savruluyor çünkü bu durum bazı çakışmalara sebep oluyor. Tek bir söylemle hem Türkleri MHP’den, hem de Kürtleri HDP’den koparmak mümkün değil. Ya da yoksullara “CHP gelirse yardımları keser” dedikten sonra zenginlere “CHP gelirse yoksullara çok para verecek, bu parayı sizin kesenizden verecek” demek inandırıcı değil. Bu çakışmayı sadece dindarlarda yaşamıyor AKP. Bu sebeple de elde Kuran ile seçim meydanlarına çıkıyorlar, din-iman konusunda herhangi bir sınır tanımıyorlar. Sesleri en gür şekilde o konuda çıkıyor. Böylece hem dindar Kürtleri HDP’den koparmaya, hem de ekonomik sıkıntılar içerisinde din ile yaşama tutunan yoksulları CHP’nin etkisinden çıkarmaya çalışıyor.

AKP’nin seçmenini korku ile harekete geçirmeye ve korkuyla tutma çabasının ilk izlerini aslında şimdilerde emekli olan Başbakanlık Başdanışmanı Etyen Mahçupyan vermişti. Mahçupyan, temel olarak AKP’nin iktidarı dönemince hayatlarını iyileştirdiği kesimlere dönük olarak “Biz gidersek bunlar sizden rövanş almak isteyecekler. Biz seçim kaybedersek biz de biteriz, siz de bitersiniz.” anlamına gelecek cümleler kullandı ve yazdı. Neleri kastettiği açıktı. Daha sonra bu tez açıktan tekrarlanmamış olsa da siyasi olarak hegemonik olma özelliğini kaybetmiş, ekonomi yönetiminde açmaza girmiş ve etik açıdan sıkıntılar yaşayan bir iktidarın seçmenlerini elde tutmak için onları kendilerine bağlaması kadar doğal bir çaba olamaz. AKP kendi korkusunu seçmenine yaymaya, korkusunu kitleselleştirmeye çalışıyor. Buna karşılık da yapılması gereken sanırım AKP ile seçmenini ayırmak ve AKP seçmenine yönelik olarak söylemler geliştirmek. Bu noktada AKP’nin dört ana rakibi (Saadet’i de buraya eklemek gerekli) dört ayrı koldan AKP’ye yönelik olarak politika geliştiriyor. Tüm bunlara AKP’nin yanıtı ise sadece geçmişin allanıp, pullanmasından ibaret.

Seçime yönelik yapılan reklamlarda da “AKP’den önce böyle miydi hiç!” göndermelerinin nedeni bu. Fakat yine o reklamlarda olduğu gibi ağızdan bu cümle çıkarken Edebiyat Fakültesi’nden 4 senede doktor çıkan ve her belgede kimliği farklı gözüken kadının durumunda AKP. Aslında tam da kendisini anlatıyor. AKP telaşlı bir şekilde bir uçtan bir uca sallanıyor. Kendisini korku ipine bağlamış şekilde hangi grubu hedeflediyse oraya doğru kendisini atıyor fakat bu sefer de diğer hedef kitlesinden uzaklaşıyor. Uzun lafın kısası siyasetin sarkacı nereye giderse gitsin, çanlar AKP için çalıyor.

* Bu yazı Politus Dergi’nin Bahar 2015 sayısında yayınlanmıştır.