CHP’nin İkinci Yüzyıl’a Çağrı vizyonunda dünyadaki iklim krizi önemli bir yer tuttu. İklim sorunun siyasi anlamda nasıl değerlendirilmesi gerekiyor? Yeşiller Partisi eş sözcüsü Koray Doğan Urbarlı, iklim krizinin sadece teknik bir mesele olmaktan öte politik bir mesele olduğunun altını çizdi.
Türkiye’de birçok parti var. Yüzün üzerinde… Hatta daha da fazla. En iddialısından, neden kurulduğunu kimsenin anlayamadığı, belki içi çoktan boşalmışlara bir dolu parti. Fakat o kadar fazla ideoloji yok. Dolayısıyla siyasi partiler benzer ideolojiler etrafında toplanıyorlar. İçeriden bakınca çok büyük, birkaç adım dışarıdan bakınca ise o kadar da önemli olmayan farklarla partiler sıralanıyor. Bu işin bir tarafı. Diğer tarafındaysa partilerin artık kendi ideolojisine ait olmayan fikirleri de alarak, “portföylerine” ekledikleri gerçeği duruyor. Zamanın getirdiği ve dayattığı bazı gerçekler de partileri buna zorluyor.
İşte Cumhuriyet Halk Partisi’nin 3 Aralık’ta gerçekleştirdiği ve “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması” adını verdiği vizyon toplantısı tam da yukarıda anlatmaya çalıştığım durumun bir tezahürü durumundaydı. Siyaset sahnesine çıkan son büyük ideoloji, anlatı olan Yeşil düşüncenin, kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan CHP’nin politikalarını nasıl etkilediğini gördük ve dinledik.
Güçlü oldukları her ülkede Yeşiller ve sosyal demokratlar hem partiler düzeyinde hem de seçmen düzeyinde etkileşim halindedir. Koalisyon ortaklıkları, oy geçişleri, ortak partileşme çabaları… 3 Aralık Toplantısı elbette bu bağlamda değerlendirilemez ama Türkiye’nin özgün koşulları gereği ama değerlendirilmesi, incelikle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Toplantının ilk konuşmacısı ve bana bu yazıyı yazdıran kişi ile başlayalım: Jeremy Rifkin. Öncelikle giderek içe kapanmaya zorlandığımız; siyasetin sadece Türkiye içinde yapılabildiği, Türkiye dışında ise doğal olanın ve kabul görenin sadece ve sadece AKP’nin dediklerini tekrarlamak olduğu bir dönemde böyle bir çıkış yapmak ve bunun arkasında durmak bence çok değerli. Rifkin’in kim olduğu ya da ne dediğinden bağımsız bir durum bu. Gelelim Rifkin’in dediklerine…
Öncelikle ana muhalefet/iktidar adayı partisinin tüm gözlerin görmesini, tüm kulakların duymasını istediği bir toplantıda konunun iklim krizi ile başlaması ve bunun teknik değil politik bir mesele olarak ele alınması çok olumlu bir durum. (Ve elbette yıllardır bunu yorulmadan tekrarlayan yeşil hareketin de bir başarısı!) Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine “Endüstriyel Dönüşüm Başdanışmanı” olarak atadığı bir kişi, ekibi ile Türkiye’ye dönmüş bakmış ve şunu görmüş: İklim değişikliği Türkiye için nirengi noktasıdır.
Bu durumu böyle tanımladıktan sonra bizim konuşmalarımızı, açıklamalarımızı ya da toplantılarımızı takip edenlerin sıklıkla karşılaştığı bir noktaya getirdi Rifkin sözü. Yeşiller olarak biz ne diyorduk? Tek şansımız var. Yeni bir sayfayı açıp önümüze koyacağız ve bu sayfada tüm sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor. İkinci bir sayfamız olmayabilir çünkü iklim krizi giderek bizim üzerimizdeki baskısını arttırıyor.
Yeni sayfa ve tek şans! Rifkin bunu şöyle formüle etti: Türkiye iklim değişikliği konusunda Akdeniz Havzası’na liderlik edebilir. Büyük misyon bu ve bunun için ikinci bir şansımız olmayacak. Bu şimdi yapılmak durumunda. Zamanımız azalıyor ama bu şu anda mümkün!
Önümüzdeki dönemde siyasete rengini veren yeşil hareketin ve yeşil hareketin yıllardır savunduklarının vereceği bir gerçek. Açık 10 ya da 20 sene önce söylenen sözlere bakın. Şimdi geleceği biraz düşünen her siyasinin ağzında bu sözler var. Türkiye’de ise bu derece bir hâkimiyeti ilk defa gördük. Bu yüzden bu toplantı birden fazla yazıyı hak ediyor. Çünkü Rifkin’in, Öztrak’ın, Sayek Böke’nin sözleri 2023 sonrasında dolduracağımız sayfa için önemli ipuçları içeriyor.
Bir Cevap Yazın