Bugün 13 Nisan. Sıradan bir gün sayılabilir. Büyük ihtimalle Türkiye’nin geniş kesimleri kendi hayat mücadelesini konuşarak geçirecek bu günü. Dar bir kesim, milletvekili listeleri üzerine konuşarak geçirecektir gününü. Urfa ilginç mesela ya da CHP konuşulabilir. Fakat bugünü özel yapan bir olay var. Bir dava görülmeye başlanılacak bugün. Resmi ismi “Devrimci Karargah Davası”. Davası görülecek kişiler 21 Eylül’den beridir tutuklu. Onları yazılarından takip edebiliyoruz sadece. Davanın halka yayılan adı ise, bence, “Sıra Kimde” davası. Bir de kelepçe olmuş soru işareti.
21 Ocak günü bir yazı yazmıştım. İsmi “Bir gün herkes terör suçlamasını tadacaktır” şeklindeydi. Çıkış noktam Sıra Kimde Davası sanıkları değildi. Çok daha başkaydı ama aslında ortak noktaları vardı. Şimdi Ocak çok çok uzak olduğu için kısaca söyleyeyim: Yazının özneleri, telefonuna emniyette başka bir kişinin numaraları “yanlışlıkla” yüklenmiş bir kişi ve Ankara’da okuyan beş üniversite öğrencisiydi. İkinci grubun suçları (ya da başarıları diyelim çünkü imkansızı yapmışlar) bilinen neredeyse tüm yasadışı örgütlere üye olmaktı.
Peki bu kişilerin ve adı daha anılmadık onlarca insanın (Örneğin Hüseyin Edemir’in durumu da buna çok uygun. NTV’nin attığı başlık: Suçunu bilmeden hapiste) Sıra Kimde Davası sanıkları ile bağlantısı ne? Bağlantısı şu: Aynı sıradalar. İşin kötü yanı da şu: Sıranın devamı karanlık. Sıra kimde gözükmüyor hakkaten. Çünkü çok açık ki: Bir gün herkes terör suçlamasını tadacaktır.
Devrimci Karargah Davası üzerine çok yazıldı, çizildi. Hatta devletin haber kanalı, bu davanın sanıklarını suçlu bile ilan etti. Nasıl da zararlı olduklarını, benzer görüşteki ve benzer işlere yarayan köşe yazarlarına doğrulattı bile. Fakat, gerçek o kadar net bir şekilde, adalete el sallıyor ki. Hergün binlerce Ankaralının önünden geçtiği bir kafe’yi anlatırken bir sıfat kullandığınız için, bir davadan aylarca hapis yatmak ve duruşmaya çıkmayı beklemek ne demektir? Tam olarak bu yaşanıyor bu davada örneğin. Bakın davanın iddianamesinden: “iddianameye koyabildikleri tek delil Mahir Sayın ile Tekel eylemleri sırasında yaptığım konuşma. “Tuncay: Siz neredesiniz… Mahir: Maydanoz’dayız, gel. Tuncay: Maydanoz’dasınız ha… Mahir: Burası Devrimci Karargah yaa… “ şeklinde devam eden konuşmaya iddianamenin yorumu şöyle: “Şeklinde görüşmelerin geçtiği şifreli yapılan konuşmalarında Devrimci Karargah örgütünün isminin zikredildiği görülmüştür.”
İşte bugün böyle bir dava görülecek. Kendilerine “Senin için Marx mı önde gelir Şeyh Bedrettin mi?” sorusu sorulanların davası görülecek. Adalet oralarda bir yerlerde olmalı. Oralarda bir yerlerde değilse, sıranın kime geleceği belli olmaz. Bir bakarsınız, karşıtlarınızla bir davada, bambaşka konularla yargılanabiliyorsunuz. Görülüyor ki, bunun için çok bir “hareket” içerisinde olmaya bile gerek yok. Herkesin dinlendiğini düşündüğü bir ülkede, herkesin suçlu olmaması için bir neden var mı?
21 Ocak’taki gibi bitirelim: Sözün özü şu aslında: Artık, suçlu olmak hiç zor değil. Suçlu olmak için bir şey yapmanıza bile gerek yok. Tutuklandıktan sonra, suçlu olabilirsiniz pekala! Bir şekilde, eğrisi doğrusuna denk getirilip, bir örgütün, yetmezse iki hatta üç, dört örgütün üyesi haline gelebilirsiniz. Tüm hayatınızı etkileyebilir bu durum ya da şanslıysanız gündeme gelir ve üzerinize büyüteçler yönelir. Hangi düşüncede olduğunuzun da pek önemi yok. İşte bambaşka iki düşünce. Bambaşka iki konum. Belki birbirlerini de tehdit olarak görüyorlar. Hiç farketmez. Aynı zihniyet ve aynı yöntemlere maruz kalmışlar. Yani, onlar da herkes gibi “terör” suçlamasını tadmışlar. Andy Warhol, herkes 15 dakikalığına ünlü olacak demişti, Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısında da “Her canlı ölümü tadacaktır” yazıyor. 2011 Türkiye’sinde de, birgün herkes terör suçlamasını tadıyor.
Bir Cevap Yazın