Hiç yokken, bir hafta içerisinde bir krizimiz oldu ve bu krizin çözüldüğünü gördük. Her şey başa döndü. Sanki olmamış gibi. Peki olmadı mı? Ölen gencin yakınlarına, yaralananlara ya da göstericilerin zarar verdiği bankalarda yahut PTTlerde olanlara soralım mı olup olmadığını? İnsanların üzerine bu kadar gidip, ilk önce suç yaratıp, sonra o suçla seçime sokmazsanız; ve zaten o seçimleri de baştan aşağıya onlar giremesin diye formüle ederseniz; bu sonuçlar ortaya çıkacaktır. Sonuç olarak ne kadar kırılgan bir zemin üzerinde durduğumuzu bize gösterdi bu hafta. Sokak gösterileri hakkını aldı. Sokak oyunu bozdu. Sokak AKP’nin oyununu bozdu.
Şimdi, YSK’nın bu kararını AKP’ye karşı yapılmış bir hareket olarak görenler oldu. Olacaktır. Yine o güzel kelimeleri duyduk. YSK, Kemalist, statükocu düzenin “son kalesiymiş”. Bu son kale metaforu herhalde AKP yandaşlarının en sevdiklerinden. Bir ara Yargıtay son kaleydi, sonra Danıştay, arada Anayasa Mahkemesi, sonra HSYK… Bu liste uzar. Peki bu böyle mi? YSK, AKP’ye zarar veren bir karar mı verdi?
Bunun için AKP’lilere bakmak gerek. Örneğin, Bekir Bozdağ çıktı ve açık açık söyledi. “Biz YSK’dan en çok çeken partiyiz.” Herhalde devamı da şöyle gelecektir: Biraz da onlar çeksin! Burhan Kuzu daha da açıktı. Ne dedi Kuzu? “Bu karar YSK’nın aldığı en doğru karardır!” Son kaleye bakın! AKP’ye milletvekilleri veren bir kurul bile liberallerimize yetmiyor yetemiyor. Bu karar AKP’ye İstanbul ve Mersin dışındaki vekillikleri hediye etmişti. Halk vekillerini geri aldı. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bu konuda hiç konuşmamadığını da not etmek gerekiyor. Karar çıktı ve BDP isyan etti, AKP karara destek verdi. YSK’nın 12 Eylül kararı da AKP aleyhine alınan kararlardan sayılıyor. İnsaf! YSK, bu kararıyla AKP’nin ve onun ilizyonunu devam ettirenlerin en önemli sloganını teslim etti. Referandum 12 Eylül’de değil de; 21 Eylül’de olsaydı çok farklı sloganlar duyacaktık.
YSK, başka bir skandala da imza attı bu dönemde. Kitle desteği daha az olduğu için çok sesleri çıkmadı, hukuk ilerletilmedi onlar için. Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden bahsediyorum. ÖDP’liler belgeleri aynı bağımsız adaylar gibi teslim etmesine rağmen seçime girme hakları ellerinden alındı. Türkiye’de, 550 adayla seçime girecek ve ilk seçimi olmayan bir partinin belge eksikliği nedeniyle seçimin dışında bırakılması ve bu kararın ısrarla geri alınmaması skandaldır. Oy oranlarıyla karşılaştırılamayacak bir hak gaspıdır. Belki, bağımsızlar çekilir, Doğu ve Güneydoğu’da da insanlar oy verecek parti bulamasınlar ve ya boykota ya da AKP’ye yönelsinler diye verilmiştir bu karar. İnsan her şeyi düşünüyor artık. Bu hafta bize bunu gösterdi. Hukuk denen “şeyin” nasıl birileri isterse yavaş yavaş uygulanacağı ve ön kesileceğini; birileri isterse de nasıl hızlıca sorunların çözüleceğini bize gösterdi bu hafta. Kimse başka yerde aramasın o “birilerini”! Sekiz senelik tek başına iktidardan bahsediyoruz.
Sonuç olarak, bir seçime gidiyoruz, bir halk vekillerini savunuyor, ancak belli bir sınırı geçince hukuk onlar için işliyor, sosyalist bir parti seçim dışında tutuluyor. Bugün 23 Nisan. Ulusal Egemenlik Bayramı. ÖDP’nin seçime giremeyeceği 81 ilde de kutlanacak bayram. “Kutlu olsun.”
Bir Cevap Yazın