Kafalarında ve kalplerinde Türkiye ’nin ve dünyanın geleceğine dair umudu taşıyan insanlar 2 Haziran’da biri Ankara ’da, diğeri İstanbul ’da iki toplantı yaptı. Bu toplantılarda, Ankara ’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi, İstanbul ’da da Yeşiller Partisi üyeleri, Türkiye ’nin siyasi arenasında şimdiye kadar temsil edilmemiş yeni bir oluşumun temellerini atacak bir kararı aldılar. Bu, özgürlükçü sol hareket ile yeşil hareketi birleştirecek bir partinin kurulması kararıydı. Kısacası, 21. yüzyılın sorunlarına yanıt verebilecek bir partinin kurulmasını kararlaştırdılar. Yeşil ve sol bir partinin…
Kurulması kararlaştırılan yeni partinin hangi özelliğine vurgu yaparak, 21. yüzyılın sorunlarına yanıt verebilme kapasitesine sahip diyebiliriz? Öncelikle sorunları iyi ortaya koymak gerekiyor. Şu anda dünyaya baktığımızda insanların hayatlarına dokunan iki büyük sorun görüyoruz. Bunlardan biri, kendisini her geçen gün daha çok hissettiren ve dünyanın varlık ya da yokluk sorunu haline gelen ekolojik kriz. İnsanlığın öncelikle diğer canlıların, daha sonra da kendisinin sonunu getirmesi durumu. İkincisi ise, yüzyıllardır devam eden paylaşım ve adalet mücadelesi! Yani biri yaşamayı ya da yok olmayı dert ediniyor, öbürü ise nasıl yaşanacağını dert ediniyor. Üçüncü olarak da bu ikisinin doğal sonucu. Yani toplumsal kriz… İşte bu üçlü krize karşı üretilecek yanıtlar, bu partinin temel meselesi.
Temel meselesi de olmak zorunda. Çünkü sorunlar artık çok yakın ve yakıcı. Doğa yıkımının geri dönülemez bir boyuta ulaştığı, işçi ölümlerinin her geçen gün arttığı, ekonomik dengesizliğin görülmemiş boyutlara ulaştığı, insanların ne yediklerini bilemediği, suya erişim hakkının kısıtlandığı, nükleer tehlikenin kuzeyden güneye Türkiye ’yi sardığı bir dönemdeyiz. Ve bu sorunlar artık, “o sizin göreviniz”, “bu bizim görevimiz” şeklinde ayrılamayacak kadar içiçe. Günümüzde neo-liberalizm ve endüstriyalizm kolkola saldırıyor. İşçiyi öldüren fabrika aynı zamanda, doğayı da yok ediyor. Termik santrallerin bacasından çıkan zehirli gazlar, çevresinde kim var, kim yok herkesi zehirlerken, sendikalı olmaya çalışan işçilere santralin patronu “Ya işsizlik, ya kölelik” diyor. Yaşamı sudan kopartan HES inşaatlarında işçiler ölüyor. Kısaca, doğa kemiriliyor, sosyal adalet kemiriliyor, emek kemiriliyor fakat birileri zenginleşiyor. Bu sorunlar küresel ölçekte de farklı değil. Küresel iklim değişikliğinin tarım alanlarını vurduğu ülkeler, açlıkla sınanan ülkeler tek tek patlıyor. Toplumsal olaylarla sarsılıyor. Tarım çökünce, sosyal adaletsizlikler daha da katlanılamaz boyutlara ulaşıyor. Döngüsel olarak tepki artıyor.
Bu durum da çok açık ki verilecek yanıtları, olgular dayatıyor. Somut sorunlar, somut çözümler bekliyor. Hayat bize ne yapmamız gerektiğini gösteriyor. Dumanı ile bugünümüzü ve geleceğimizi boğan endüstriyalizmin kara trenine binmiş olan kapitalizme karşı, yeşil ve sol bir alternatifi işaret ediyor hayat. Yeşiller Partisi ile Eşitlik ve Demokrasi Partisi de bu alternatifi hayata geçirmek için yola koyuluyorlar. Hem yeşil, hem sol çünkü aramamız gereken, kurmamız gereken siyasi yapı bu ikisinin üzerinde yükselmeli, yükselecek. Bu iki ayaktan bir tanesi olmadığında, yanıtımız eksik kalıyor, bizi sorunun bir parçası haline getiriyor. Yeşil kapitalizm de, endüstriyalist sol da artık çözümün değil, sorunun bir parçası olmaktan öteye gidemiyor.
Sonuç olarak, umutla şunu diyebiliriz: Türkiye siyaseti özgürlükçü çizgisiyle, farklı siyaset anlayışıyla, söylenmemişi söyleme isteğiyle yeni bir yapı ile tanışacak çok yakında. Yeşil hareket ve özgürlükçü sol hareket birleşiyor, sol bir ekolojik parti doğuyor.
* Bu yazı Radikal Gazetesi’nin Yeni Söz bölümünde 10 Haziran’da yayınlanmıştır.
Bir Cevap Yazın