12 Haziran seçimleri, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) için, iki dönem tek başına iktidar olduktan sonra (3 Kasım 2002 ve 22 Temmuz 2007) üçüncü dönemi de bu şekilde geçirmek adına bir fırsat yarattı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bunun, sanırım Çocuklar Duymasın adlı dizinin Haluk karekterinden de esinlenerek, ustalık dönemi olacağını söylüyor. Çıraklık, kalfalık ve ustalık… Bu düşünce yapısından bakınca da, seçim reklamlarına hem geçen dönemi, hem de bir önceki dönemi koyuyor AKP. Bir iddia tabii bu. Nasıl ki, kendi dönemleri öncesini tümden, kendileriyle kıyaslıyorlarsa (bizden önce Cumhuriyet tarihi boyunca 79 yılda x kadar cep telefonu sattı, biz 6 yılda bunu şu kadar katladık gibi…), kendi iktidar dönemlerini de bir bütün olarak görmeleri normaldir. Zaten Erdoğan’ı öne çıkartan da artık yavaş yavaş kaybolduğunu gördüğümüz cürreti. Geçen seçimlerde ana muhalefet liderlerini iddiaya çağıran kişiden artık eser yok. Reklamlar da bu yönde.
Seçim reklamları demişken burada biraz durmak lazım. Özellikle ilk çıkan televizyon reklamlarını bir aklınıza getirin. Sonunda slogan ve parti ismi olmadan, bütün reklamlar çok net bir şekilde bir inşaat firmasının reklamıydı. Reklamları dinleyen birinin, televizyona bakıp, “Bu kadar inşaat yapan hangi firmaymış?” diye merak etmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ülkede böyle şeylerin beğeniliyor olması da onları bu tip bir seçmeye yöneltmiş olabilir tabii ki. Zaten bir de özgürlükler konusunda, insan hakları konusunda, demokrasi konusunda, herkesin hayatını rahatça yaşayabilmesi konusunda, yapıyoruz dedikleri ama tek adım atmadıkları ve böylece daha da kilitleyip bıraktıkları açılımlar konusunda ne diyebilir ki AKP’li reklamcılar. Ya da, engelli öğrencilere maddi yardım yaptıklarını söyledikleri reklamın sonuna; insanların yoksulluktan engelli olmayan çocukları da engelli olarak gösterip yardım almaya çalıştığını belirtebilir mi o reklamcılar? Belirtemezler! Varsa, yoksa inşaat. O inşaatların da, ne tip zararları olacağını, devamlılıklarını görüyoruz ve göreceğiz. (Duble yollar mesela. Ankara-İzmir arasında defalarca yol tek şeride düşüyor. Bu trafik kazası riskinin duble olmasına yol açıyor tabii ki.) Zaten genel olarak baktığımızda, AKP’nin bir şirket olarak, ülkeyi yönetme görevini almış gibi davrandığını görebilirsiniz. Her davranışı sorgusuz sualsiz yapmak istemeleri, hukuk konusunda takındıkları tavır, muhaliflerine karşı takındıkları tavır ve kar elde edip, bunu çevrelerine yayma biçimleri…
AKP’nin seçime doğru en büyük sıkıntısı, bu serinin ilk yarısında söylediğim gibi milletvekili sayısının 275’i geçip geçmeyeceği. Bu konuda da skıntının büyük olduğunu gözlemliyebiliyoruz. Bu serinin ilk yazısı (13 Mayıs) çıktıktan hemen sonra, AKP medyasının içerisinden bir gazetede, o düşünce yapısının önde gelenlerinden biri şunu yazdı: “Bilginiz olsun: Seyfettin Gürsel’in en düşük ihtimalli senaryosunda bile iktidar partisi yüzde 40 oy alıyor ve 271 milletvekili çıkartıyor…” (Taha Kıvanç, Zaman, 14 Mayıs). Yüzde 40 oy tabii ki önemli bir rakam ama iş 271’e geldiğinde durup bir düşünmek gerekiyor, hükümet olmak için o 5 vekil nereden bulunabilir diye. Çünkü, bu sürekli iktidarda kalma hırsı ile, AKP ve onun başkanı çevresinde ittifak yapabilecek kimseyi de bırakmamış görünüyor. O zaman da işin içine manipülasyon giriyor. Bir gazetenin neredeyse tüm köşe yazarları aylardan beridir AKP 370 vekil mi çıkartır; 450 vekil mi çıkartır onu tartışıyorlar. Okuyup inanan olursa diye… Tabii ki telefonla helikopter düştüğüne inanıp, buna da inananlar çıkacaktır.
Bu kritik eşikte olma durumu da Tayyip Erdoğan’da daha önce görmediğimiz etkilere yol açıyor. MHP’yi baraj altında bırakmak adına ortaya çıktığı açık olan kasetleri net bir şekilde savunabiliyor mesela. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da zayıf adaylara karşı güçlü bağımsız adaylar çıkması nedeniyle, tüm Türkiye’de söylemini milliyetçi bir düzleme oturtabiliyor. Kürt Sorunu’nun olmadığını açıklayalı çok kısa süre oldu. AKP’nin din üzerinden siyaset yapmasına alışılmışken, bunun tarzını değiştiriyor. Aleviliği çok net bir şekilde karşısına koyabiliyor. Rakip bir liderden gelen “Statükonun Allah’ı” gibi herkesin günlük hayatta kullandığı bir kalıp üzerinden Allah açıklamaları yapıyor; yine çoğu insanın hemfikir olduğu bir mezarlık yazısı eleştirisini dile getiren milletvekili adayına ağır ifadelerde bulunabiliyor. Bunlar, bu düzeyde daha önce görmeye alışık olmadığımız davranışlar. Belirli bir sınıra gelmenin verdiği sinirin göstergesi.
MHP ile olan ilişkisini video kasetleri üzerinden kurarken, BDP’de siyaset yapan binlerce insan da bir taraftan tutuklanıyor. Yolsuzluk iddaları, CHP’liler söz konusu olunca soruşturuluyor… Sağlık çalışanları meydanlara çıkıyor, mimarlar, mühendisler meydanlara çıkıyor, öğrenciler zaten uzun sürekli sokakta, bu yazının yazıldığı an itibariyle belki çok büyük bir kısmı politik olmayan onbinlerce insan onlarca şehirde özgürlüklerini korumak için sokağa çıkıyor. Her gün bir protesto oluyor, her gün bir aksaklık ortaya çıkıyor. ÖSYM diye bir kurumun her türlü davranışı deşifre edilmişken ona hala sahip çıkılıyor ve tüm sorunlarla mücadele etmek için AKP’nin bulduğu çözüm şu:
“Her olayda gaz bombasına sarılan polisin stoğu erken bitince Başbakanlık örtülü ödenekten 2,3 milyon lira destek verdi.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2011’de kullanılacak gaz bombası ve mühimmatı yaptığı ihale sonunda satın aldı. İhaleler yoluyla temin edilen malzemelerin büyük bölümü teslim alınarak 81 ildeki Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü birimlerine dağıtıldı.
Üniversite odaklı olaylar ve protestolar, KPSS ve YGS’deki kopya iddiaları nedeniyle yurt genelinde başlayan gerginlik ve toplu eylemler ile Güneydoğu’daki gelişmeler düşünülenin üzerinde müdahaleyi gerektirdi.
Neredeyse her müdahalede de gaz bombalarını kullanan polis elindeki stoğu erkenden bitirdi. 2010’da yapılan alımlar sonrasında depolarını dolduran emniyetin, seçim sürecini de dikkate alarak harekete geçtiği ve yeni gaz bombaları ile mühimmatı alımı yapmaya karar verdiği öğrenildi.”
Ustalık döneminin en büyük vaadi işte bu! Daha çok gaz, daha çok polis! Yıllık gaz stoğu kalfalıkta 5 ayda bitiyorsa, bunu 3 ayda bitirmek! Yeni anayasa yapmak isteyen bir partinin kalfalık dönemindeki başarısı bu! Çünkü sorun, hak arayanların kendisidir artık! Yeni anayasa da, kimseye danışmadan gazla yazılacaktır!
* Tek bir yazının yetmeyeceğini düşündüğüm için, serinin bir yerlerinde devamı gelecektir.
Bir Cevap Yazın